Bir hikayenin başlangıcı olacak kadar derin, bir acının içinde olacak kadar küçük, bir hayatın ortasında olacak kadar yorgunsun çocuğum. Bir hikaye yazayım sana; gidemediğin okulu, giyemediğin önlüğü yazayım. Başöğretmen ile tanışamayışını yazayım. Çocuk olamayışını yazayım. Yazayım işte gece başını taştan biraz daha yumuşak bir yastığa koyup ağladığında gözyaşınla yosun tutturduğun yastığını yazayım.
10 yaşında minicik bedenine yüklenmiş kocaman yükleri yazayım. Ürkekliğini, korkaklığını, umutsuzluğunu, mutsuzluğunu yazayım. Çocuğum! Daha 10 yaşındasın. Yolun çok başındasın. İsteklerini ağlayarak dile getiren bir çocuktan büyük, söyleyemediklerini boğazınca cümlelerle düğümleyen o kadından küçüksün.
Bu dünyadaki ilk insandan bu zamana kadar geçen sürede çocuklar hep daha çok üzüldü. Göçler oldu, depremler oldu, savaşlar oldu, salgın hastalıklar oldu. Olan tüm bü olaylarda sizler hep daha çok üzüldünüz etkilendiniz. Bakış açımızı biraz daha daraltırsak eğer, evde de buna benzer yıkımlar oldu. Kavgalar, boşanmalar, ölümler bazense cinnet anları… Ah çocuğum! Annen baban ya da bakım verenin o küçük kıyamet anlarında sana temiz kıyafetler, mevsimine uygun elbiseler giydirmedi.
İmkânı olamayışından değildi birçoğunu bilerek yapmadı. Kış ayazında ayağına çorap giydirmeden gezdirdi sokaklarda. Seni sıcacık su ile mis gibi kokan o bebek şampuanları ile yıkamadı. Sana lezzetli yemekler pişirmedi bazen bazı öğünlerde seni aç bıraktı. Tüm bunlar olurken bedenin bunlara dayanamadı ve hastalandı. Öksürdün, ateşlendin boğazın ağrıdı ama annen “Geçer” dedi. O çilekli ya da portakallı çocuk şurubundan vermesi için seni doktora götürmedi.
Sana bir kase çorba yapmak yerine “Merak etme yarına geçer” dedi. Ah be yavrucuğum! Bu dünya böyle.. Zannetme ki parasızlıktan bu yaşadıkların öyle değil inan bana. Sen annen baban ya da bakım verenin tarafından fiziksel ihmale uğrarken hani gül satarken özendiğin çocuklar var ya onlarda “Bir kez saçım okşansaydı, bir kez olsun beni kucaklasalardı” diye iç geçiriyor. Annesi ile babası gözünün önünde kavga ediyor, masanın altından onlara bakıyor, kavga bitince de kırılan eşyaları topluyor. Ah o saçları boyalı yavrucuğum! Bak sana bir şey anlatayım. Hastanede staj yaparken bir kadın hasta vardı. Çok güzeldi. Uzun sarı saçları sanki güneşten renk almış gibiydi. Gözleri senin gözlerin gibi ıssız ve durgun bir denizin uzantısı gibi maviydi. Günlerce onu gözlemledim.
Bir ceylanın ürkekliği vardı. Tek başına saatlerce bir köşede oturuyordu. İlaçla tedavi işe yaramıyordu. Bir gün biraz ürkerek biraz da korkarak yanına gittim. Orada öğrendim ki; 9 yaşından 16 yaşına kadar babası ona özel bölgelerine dokunmuş öpmüş. Babasını hiç sevmemiş.
Çünkü babalar böyle dokunup öpmezmiş. Sonra babasının öptüğü yerlerini saatlerce yıkamış. Kendini kirli hissetmiş. Biraz daha büyüyünce sadece kendisinin kirli olduğunu değil bu dünyadaki her şeyin kirli olduğunu düşünmüş. Her yeri her gün bir sürü temizlik maddesi ile temizlemeye başlamış. En sonunda artık her yeri bu kadar çok temizlemekten ruhu hastalanmış ve tedavi görmesi için hastaneye yatışı yapılmış.
Bak çocuğum! Sana bir hikaye daha anlatayım. 9 yaşında bir kız varmış. Komşunun kızı ile onların evinde oynuyorlarmış. Bir süre geçtikten sonra komşunun kızının erkek kuzeni gelmiş. Yaşı onlardan biraz büyükmüş. Kuzenini dışarıya çıkarıp küçük kızla yalnız kalmış. Kıza dönüp “Hadi şimdi biz ikimiz oyun oynayacağız” demiş. Kız “Ne oynayacağız” diye sormuş. “Futbol” cevabını vermiş ve kızı koltuğa dayamış, başını koltuğa gömüp “Bak şimdi gol olacak” demiş. Kız bu oyunun normal bir oyun olmadığını anlamış. Kızın poposuna o adam pipisini değdirmiş. Kızın başını tutup birkaç dakika bu anlam veremediği oyuna devam etmiş. Bir anlık boşluktan yararlanmış küçük kız koşa koşa evine gidip bir kuytuya saklanmış. Korkmuş, ürkmüş, sessizleşmiş. Ne yapacağını bilememiş. Annesine bu olayı anlatıp anlatmamak arasında kararsız kalmış. “En iyisi anlatmamak” demiş. Çünkü anlatırsa annesinin inanmayacağını düşünmüş.
Bak çocuğum! Bizler var ya biz büyükler nedense inanmıyoruz bu yaşanmış kötü olaylara. Bir de sanki çocuk suçluymuş gibi davranıyor fiziksel şiddet dahi uygulayabiliyoruz. Bu ne kadar yanlış çocuğum.
Hâlbuki böyle bir olayda çocuğa, onun anlattıklarına inanmak gerek. Sen büyürken yolun bu acıyı yaşamış bir kişi ile kesişirse ve sana hikayesini anlatırsa ona inan. Çocuklar hiçbir zaman yalan söylemez hele ki böyle bir konuda. Onu dinle. Eleştirmeden, detay sormadan, yüzüne vurmadan dinle. Yapabiliyorsan sarıl acısını paylaş. Bu yükün yalnızca onun omuzlarında olmadığını, onlarca çocuğun kız veya erkek fark etmeksizin bu yükün aynısından ya da benzerinden onların omuzlarında da olduğunu usulca söyle. Yalnız değilsin de.
Ah yavrucuğum! Çocuklukta yaşanan bu kötü olaylar unutulmuyor. Büyüdükçe yaralarda büyüyor. Ne kadar erken yara alırsan o kadar geç iyileşiyor. Bu yaranın adına da ‘’TRAVMA’’ deniyor.
Zeynep Doğan
Klinik Psikolog