Merhaba değerli okurlar,

Ilık ılık esen Temmuz sıcaklarını yaşadığımız şu günlerde yaklaşık 8 aydır dünyada gündemde olan Covıd-19 salgınının dışında bugün sizlere belki farkında olduğumuz ama gündemde olmayan bir konuyu açmak istiyorum.

Köyler, köylerimiz. Dağıyla taşıyla doğru düzgün olmayan yoluyla birçoğumuzun çok uzakta diyeceği ama varlığını bildiğimiz köylerimiz. Yeşiliyle, temiz havasıyla şehir yaşamına göre biraz daha orijinal kalabilmiş yaşam tarzıyla, emeklilerimizin yaşamlarının devamında yaşamayı arzuladığı son durak mekânı köylerimiz. Akrabalık ilişkileriyle, komşusuyla, sokaklarda şehir çocuklarına inatla gülüp oynayan çocuklarıyla, düğünüyle, cenazesiyle bir nebze olsun kültürümüzü yaşattığını düşündüğümüz köylerimiz.

Peki, çevremizdeki yaşam her geçen gün farklı bir biçime evrilirken yukarıda saydığımız köy yaşamı aynı mı kalıyor?

Bilimde, sanatta, edebiyatta, iş dünyasında, teknolojide, kültürel düzeyde ve daha birçok alanda yaşanan değişim ve dönüşüm bizi küreselleşme kavramına götürürken bu sürecin arakasındaki serbest piyasa ekonomisini son sınırına kadar kullanan kapitalist sistem şehir hayatı başta olmak üzere birçok alanı 1980’lerden bu yana çarkında döndürmeye başladı bile.

Peki, köylerimiz nasıl bir değişimden geçti? Bu soru sosyokültürel alandan ekonomiye, siyasete teknoloji alanından sağlık alanına birçok açıdan değerlendirmeye açık görünüyor. Türkiye’nin sanayileşme ve serbest piyasa ekonomisine geçiş yaptığı 1980’li yıllardan sonra özellikle kıyı bölgelerimizin köyleri aynı zamanda rekreasyon etkinliklerine ev sahipliği yaparak yerli ve yabancı turistlerin beklentileriyle eş değer olarak değişimin ilk ayaklarından birini oluşturdu. Tabi iç bölgelerimizde bu değişim 1960 itibariyle artan kamu ve özel sektör kurumlarının iş gücü gereksinimiyle birlikte önce şehir yaşamını kadın ve erkek gözetmeksizin iş yaşamına dâhil ederken kırsala yakın kuruluşlar bu gereksinimi belde veya köylerden karşıladı.

Bu sektörel değişim önce ailenin yapısını, çocuk sayısını, eğlence ve eğitimden sosyal yaşama ve daha pek çok alanda toplum yapımızı dönüştürdü. Kırsal alanlar 2000’li yıllara kadar bu dönüşümden minimum etkilenmiş gibi görünse de zamanla bu sürece hızlıca adapte oldu.

Tarımda makineleşme ve sanayinin kırsaldaki üreticiyi şehre yönlendirmesi, üretilen ürünlerin pazarlamasında artık son teknolojik ürünlerin ve tekniklerin kullanılması gibi itici güçler de köy yaşamının değişim ve dönüşümünde son derece etkili oldu diyebiliriz.

Peki bütün bu ekonomik ve sosyal gereklilikler bu çağın insanında en çok neyi tetikledi dersiniz? Unutmamak gerekir ki serbest piyasa ekonomisinin savunduğu en önemli husus bireyselleşme kavramıdır. Yani sosyalizmin savunduğu devletçiliğe liberalizm bireyin hem sosyal hem de ekonomik kanatta birey tarafından bakar. Bu çağımızın en çok duyduğu cümleyi neden duyduğumuzu açıklıyor sanırım:’’ herkes kendini düşünüyor ve kendi için yaşıyor.’’ Bu cümle ile dert yanmayan ben görmedim daha gören varsa söylesin J

Bireyleşme köye nasıl indi dersiniz? Bir sosyolog ve finans uzmanı olarak şunu söyleyebilirim ki kapitalizmin tatlı yüzü en çok köylerimizin savunmasız kanadını kırdı ne yazık ki.

Bu kanadı tahmin etmek zor değil geçim derdi… Köy ailesi çocukların beslenmesi ve yetiştirilmesi ile ilgili alanlardaki rol dağılımını esneterek kadın erkek demeden çalışma hayatına dahil oldu.

Geçtiğimiz günlerde bir hafta sonu karantinasında kızımı köye götürdüm. Maksat eş dost akraba görsün evde sıkılmasın ve doğada vakit geçirsin. Annemlerin komşularından adı Zehra olsun ablamız bu iki günde sohbetiyle benim kitaplarda okuduğumdan çok daha fazlasını verdi diyebilirim.

Yukarıda genelde ailenin dönüşümünü yazdım ama aile dönüşürken asıl merkez noktası olan çocukların bu değişimden aldığı payı burada belirtmek istiyorum. Zehra abla bana üç bomba etkisinde cümle kurdu aynen iletiyorum.

  • Çocukları gönderiyorum köy okulunun bahçesine ( bahçede park ve oyun için gerekli birçok malzeme mevcut.) geri geliyorlar. Oğlum kızım ne oldu diyorum filanın kızının oğlunun tableti var benim niye yok diyor. Üstüne bir de eğer tablet almazsak kardeşine kötü davranmakla ve ödevlerini yapmamakla tehdit ediyor!!!
  • Ben bir ikindi üzeri komşulara dolanayım sohbet edeyim diye çıkıyorum bizim hanımların elinde telefon bir o facebooka sayfasına bir diğerine kimsenin iki laf ettiği yok. Eden de hep şu şu arabayı almış şunlar evine koltuk takımı almış diyor canım sıkılıyor kalkıyorum.
  • Akşam bir yere oturmaya gidelim desem iki gün git üçüncü gün laf çıkıyor gittiğimiz yer babam yaşında yer bile olsa çünkü oturuversek fotoğraf çekinip faceye atıyorlar eşim kıskanç o akşamda abinle tartışıyoruz. Doğal yaşam diyorlar ama bizim doğalımız kalmadı Filiz gülüm biz şehirliyi geçtik!!!

Bu yazımı okuduktan sonra gözlemleriniz sonucunda benzer cümlelere ulaşmanız mümkün. Beni en çok üzen ise bu tabloda çocukların artık oyun oynamak yerine teknolojiye bağımlı hale gelmesi. Gerçekten de kızımla oynamaya gelen çocukların bazıları bir süre sonra evde telefon oynamak için kalkıp gittiler.

Kadınlarımız emeklerini ve güçlerini yevmiye karşılığında kapitale pazarlarken sosyal yaşamını da farkında olmadan teşhir edip, kültürümüzü gelenek ve göreneklerimizi çocuklara aktarmak yerine onlarla birlikte tek bir potada eritilmeye razılar mı?

Bunları sorgulamamız lazım. Belediyelerimiz ve sosyal projelerimizi bir an önce bu alanı desteklemek için kullanmamız gerektiğini düşünüyorum. Konu derin ve detaylı görüş ve yorumlarınızı bekliyorum üzerinde düşünelim ve yeni konularda tartışalım.

Sevgiyle kalın.

FİLİZ EKER
Aile Danışmanı/ Finans Uzmanı

guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments