Değerli okurlarım yaklaşık 20 gündür yarım kalan bu yazıyı nihayet tamamlama cesaretini gösterdim. Bu kadar ertelemenin sebebi ne yazık ki atalet değil, süreçte ülkemizi de içine alan virüs salgını o kadar hızlı yayıldı ki gelişmeleri takip edip mevcut durumu gözlemek ve bu sürece bireysel adaptasyonumu sağlamak kolay olmadı. Doğru bir süreç yorumlaması için fevri davranmak istemedim ve şuan büyük resme kendimi biraz daha hâkim hissederek sizlere sosyolojik bir tablo çizmek istiyorum.  Yazımın başlığını kriz yönetimi bölümüyle başlattım ve böyle birkaç bölümle süreci ve etki alanlarını sizlere anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle genel olarak mevcut durumda salgının tüm dünyada pandemi ilan edilmesine sebep olmasının hikâyesi nasıl başladı bakalım;

Yaklaşık 2 milyarlık nüfusuyla en kalabalık ülkelerden biri olan Çin’in Wuhan kentinde Aralık ayında ortaya çıkan Coronavirüs ailesinden Covıd-19 virüsü hızla Asya’dan tüm Avrupa’ya yayılmış ve ne yazık ki ülkemizde etkisini Mart ayında göstermiştir. İlk vaka haberi ülkemizde Mart ayında verilse de birçok uzman ülkemize aylar öncesinden geldiği görüşünü savunmakta. Evet, buraya kadar birçoğumuz bu bilgiye hâkimiz peki virüsleri yeterince tanıyor muyuz?

Gelin bu sorumuza ülkemizin Avrupa’da tanınmış Kalp ve damar cerrahı Dr. Mehmet Öz’ün kısa yazısıyla yanıt bulalım.

‘’ Yıllardır doğru düzgün girmediğim facebooka bu virüs yüzünden girip bir şeyler yazayım istedim çünkü neredeyse 15 Ocak’tan bu yana, yani 2 aydır bu hastalık üzerine bilimsel makaleler de dâhil çok fazla okuma yaptım.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Bu virüsten kaçış yok arkadaşlar. İstisnasız hepimiz yakalanacağız. Ama ne kadar geç yakalanırsak o kadar iyi, bunu en sonda açacağım. Aynen grip virüsünde olduğu gibi önümüzdeki yıllar, on yıllar boyunca bu virüsle yaşamayı öğreneceğiz. Emin olun bu kesin. Şu an alınan karantina, tatil, izin vb. önlemlerinin tamamı virüsün yayılma hızını yavaşlatıp, sağlık sektörünün çökmemesini sağlamak üzere alınıyor.

Çok hızlı yayılımda hastanelerin yoğun bakım üniteleri çıkmaza giriyor ve bilamecbur İtalya örneğinde olduğu gibi hangi hastanın yaşayacağına, hangisinin öleceğine karar verilmesi gereken berbat bir durum ortaya çıkıyor. Virüs dediğimiz şeyler aslında öldürücü, şeytani birer düşman değiller. Onlar da aynen bizim gibi üzerinde konuşlandıkları alan sayesinde yaşayan canlılar. Zaten genelde hayvanlardan bize geçiyorlar ve evet, hayvanları genelde öldürmüyorlar. Çünkü kendileri de yaşamak için üzerinde yaşadıkları canlılara muhtaçlar. Yüzyıllardır hayvanlarla beraber yaşamaya alışmışlar.

E peki biz neden ölüyoruz? Çünkü birbirimizi tanımıyoruz. Virüs kendini hala hayvan vücudunda zannediyor. Yeni yerleştiği konağın şartlarını henüz bilmiyor. Belli bir süre geçtikten sonra hem bizler onlara bağışıklık kazanacağız hem de onlar kendi sonsuz yaşamları için mutasyona uğrayacaklar. Böylece beraber yaşamaya alışacağız. Mesela aranızda ‘’Herpes Labialis’’ adlı virüsü duyan oldu mu hiç? Duymadınız ama kendisi dünyanın en yaygın virüslerinden birisi ve bir kere vücudumuza girdikten sonra biz ölene kadar vücuttan atılamıyorlar. Peki, ne yapıyor bu virüs? Dudağınızda uçuk çıkarıyor. O kadar işte. Bizi öldürmüyor çünkü biz ölürsek kendisi de yaşayamıyor.

Grip virüsü de hemen hemen öyle. Öldürücülük oranı %0.1 civarı ve genelde zaten vücudunda kronik sorun olanları öldürüyor. Her sene ve her sene dünyada yarım milyar insan grip virüsüne yakalanıyor. Bu şekilde birlikte yaşamaya alıştığımız tonla virüs var. Corona virüsler (Sars, Mers vb.) ile de yaşamaya alışacağız (tabii Mers ile belki 1000 yıl sonra).

Sadede gelirsem, dediğim gibi hepimiz bu virüse yakalanacağız. Hatta belki birçoğumuz yakalandı bile ama fark etmedi. Ve hatta hastalığı da atlattı. Vücudu virüsle yaşamaya çoktan alıştı ya da virüs o vücutta yaşayamadı ve başka konaklara geçti. Bu konuda en güzel örnek Diamond Princess gemisi. Gemideki 3700 kişinin 700’ünde test pozitif çıkmış. Ama bu 700 kişinin 350’si hastalığı hissetmemiş bile. Ve hala da çok sağlıklılar. Yatak döşek yatmıyorlar. Ki yaş ortalamaları da baya yüksek.

Peki, neden böyle? Çünkü o 350 kişinin bağışıklık sistemi çok güçlü. Yani, bu hastalıkta en önemli şey bağışıklık sistemi. Aramızda bağışıklığı iyi olanlar, spor yapanlar, doğru besinleri alanlar, sigara içmeyenler vb. bu hastalığı belki hissetmeyecek bile. Belki hafif bir grip gibi atlatıp hayatlarına devam edecekler.

Ne yapmak gerekiyor? Öncelikle vücut direnci, spor ve hareket, sonrası beslenme. Özellikle meyve sebzeler ile daha spesifik şeyler, mesela sarımsak, yoğurt, kefir, yeşil çay vb. Sonrası ise besin takviyeleri. Özellikle c vitamini, çinko, beta glukanlar (1.3 ve 1.6) ve kara mürver ekstresi. Meyve sebzeler ve takviyeler eğer kendinize de dikkat ederseniz bu kışı atlatmanızı sağlayabilir. Çünkü bağışıklık sistemini çok dirençli hale getiriyorlar.

Dediğim gibi, bu virüsle yaşamaya alışın. Önümüzdeki yıllarda, hatta belki aylar ya da haftalarda mutasyona da uğrayacak, ya daha ölümcül olacak ki kendi de kaybeder, bu yüzden bunu düşük olasılık görüyorum, ya da o da bizimle yaşamayı öğrenecek. Aşısı bulunsa bile mutasyona her uğradığında aşı işlevini kaybedecek. Grip aşıları da öyledir. Sizi sadece geçmiş senelerin grip virüslerinden korur. Yenilerinden değil. Yani tam koruma sağlamaz. Tam koruma her zaman için bağışıklık sisteminizdir.

Fakat dediğim gibi virüsün canlılığını devam ettirebilmesi için bulunduğu konağı öldürmemesi ve başka konaklara geçebilmesi gerekiyor. Bunun için de mecburen mutasyona uğramak zorunda. Mutasyon dediğimiz şey ise nesille alakalı ve virüsler çok hızlı üreyip öldükleri için bizlerde yıllar alan nesil değişimi onlarda saatler alabiliyor. Bu sayede çok hızlı mutasyon geçiriyorlar. Ve büyük bir olasılık süre geçtikçe virüs bulaştığı kişiyi öldürmeyecek şekilde mutasyon geçirecek. Yani bu virüsü ne kadar geç kaparsanız tehlikesi o kadar az olacak.

Evet, hepimize uğrayacak bu virüs ama ne kadar geç uğrarsa o denli şanslı olacağız. Bu yüzden olabildiğince evden çıkmamak, hijyene dikkat etmek, gerekli şekilde beslenmek, hareket etmek ve gerekli takviyeleri almak gerekiyor. Bunları yapanlar emin olun hepimizden uzun yaşayacak. Özetle: *Kendinizi karantinaya alın. Virüsle en geç temas edenler en şanslıları olacak, * Hijyen. Olabildiğince temizliğe dikkat edin. * Meyve sebze yiyin. *Bağışıklığa iyi gelen sarımsak, kefir, yoğurt gibi besinler tüketin. * Bağışıklığa çok iyi gelen besin takviyeleri ve vitaminler alın. Örnek: beta glukanlar, c vitamini, çinko, kara mürver ekstresi vb. *Hareket edin ve evinizde spor yapın.*Sigarayı bırakın. *Bol su için. Sağlıklı günler dileğiyle. Dr. Mehmet ÖZ’’

Evet; sağlık kelimesi ruhsal ve bedensel iyilik halidir. Yukarıda bedensel olarak dikkat edilmesi gereken noktaları öğrendik peki, ruhsal yönümüzü nasıl koruyacağız? Bir de bu durumun yarattığı toplumsal yani sosyolojik yönü var ki şuan yaşanan birçok sorun bireysel karar almanın imkânsızlığını toplumsal uyumun ne kadar önemli olduğunu görmemizi sağlıyor.

İşte bu noktada yazımın diğer bölümlerinde öncelikle kriz kavramını sonrada bireyselden küresel düzeyde etkilendiğimiz tüm alanları bölümlerde inceleyecek ve kavramaya çalışacağız.

Sağlıcakla ve güvende kalın

Sevgiler

Yazımın diğer bölümleri;

Filiz EKER
Finans Uzmanı / Sosyolog

                                                                                                                   

guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments